Ağustos ayında, dünya merkez bankaları rezervlerini güçlendirme yarışına hız verdi. Kazakistan 8 ton, Bulgaristan ve Türkiye 2’şer ton, Çin Halk Bankası ise 2 ton altın ekleyerek stoklarını büyüttü. Böylece Çin’in toplam rezervi ilk kez 2.300 tonun üzerine çıktı.
Bu tablo, altının hâlâ küresel ölçekte “güvenli liman” statüsünü koruduğunu gösteriyor.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Fatih Karahan, Amsterdam’da Avrupa Merkez Bankası yetkilisi KlaasKnot’un veda etkinliği kapsamında konuşurken dikkat çekici bir tespitte bulundu:
“Yastık altı altınların değeri yaklaşık 500 milyar dolar. Bu, enflasyonla mücadelemizi zayıflatıyor.”
Bu açıklama, yalnızca bir veri paylaşımı değil; Türkiye’deki tasarruf alışkanlıklarının ekonomi üzerindeki etkisine dair önemli bir uyarı niteliğinde. Çünkü yüksek enflasyon dönemlerinde vatandaşın altına yönelmesi, sadece geleneksel bir davranış değil — para politikasına duyulan güvenin göstergesi.
Birikimini korumak isteyen yatırımcı, fiyat dalgalanmalarına rağmen altından vazgeçmiyor. Ancak bu tablo, şu soruyu yeniden gündeme taşıyor:
Altın almayın denirken, Merkez Bankası neden altın alıyor?
Bu soru, yalnızca ekonomiyle değil, güven duygusuyla da yakından ilgili. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2024 Mayıs ayında yaptığı açıklamada şunları söylemişti:
“Bir metali ülkede olmayan döviz kaynaklarıyla ithal edeceksiniz, bir köşede atıl olarak duracak. Bunun neresi vatandaşın menfaatine?”
Ancak bu açıklamanın ardından, TCMB’nin altın alımlarının hızlandığı görülüyor (bkz. Grafik 2).Üstelik Mayıs 2024’ten bu yana gram altın yaklaşık %120 artarak 2.500 liradan 5.200 liranın üzerine çıktı ve rekor tazelemeye devam etti.
Ekonominin doğasında çelişkiler değil, öncelikler vardır. Vatandaş için öncelik birikimini korumak, Merkez Bankası içinse rezervini güçlendirmek.Altın ise bu iki yaklaşımın kesiştiği ortak payda.
Bugün Türkiye’de yaşanan tam da bu denge arayışı:
Bir yanda 500 milyar dolarlık yastık altı güveni, diğer yanda sıkı para politikasıyla kurumsal güveni yeniden inşa etme çabası.
Başkan Karahan’ın vurguladığı gibi, “sıkı para politikasının bir süre daha sürmesi gerekiyor.” Ancak bu sürecin inandırıcılığı, söylem ile eylemin aynı yönde ilerlemesine bağlı. Çünkü piyasa, her zaman söyleneni değil, yapılanı fiyatlar.

