Yaklaşık 13.000 yıl önceye kadar insanlar avcı-toplayıcı olarak yaşıyordu.
Doğayla iç içe, göçebe bir hayat süren bu topluluklar arasında henüz mülkiyet kavramı yoktu.
Ancak insanlar yerleşik hayata geçip tarım ve hayvancılık yapmaya başladıklarında, toprak ve üretim araçları üzerinde “sahip olma” duygusu doğdu.
İşte mülkiyetin başladığı bu noktada, kölelik de insanlık tarihindeki yerini aldı.
O yıllarda savaş esirleri öldürülüyordu.
Fakat zamanla bu durum değişti.
Öldürmek yerine insanları esir edip kullanma.
Böylece insan, insana sahip olmaya başladı.
İş gücü olarak kullanılan bu insanlar artık birer “mal” haline geldi.
ROMA’DA KÖLELİĞİN ZİRVEYE ÇIKIŞI
Süreç Roma imparatorluğu dönemine kadar böyle KAN ve GÖZYAŞI ile aktı gitti.
Köleliğin, tarih sahnesindeki en belirgin ve sistematik uygulandığı biçimi, Roma İmparatorluğu döneminde yaşandı.
Artık savaş esirleri köle pazarlarında satılıyor, erkekler tarım, hayvancılık ve ev işlerinde; kadınlar ve çocuklar ise ev işleriyle birlikte genellikle cinsel sömürüde kullanılıyordu.
Çünkü Roma hukukuna göre köleler, birer “MAL”dı.
Ne hakları vardı ne de yaşam güvenceleri.
Efendileri tarafından dövülebilir, cinsel olarak istismar edilebilir, arenalarda dövüştürülüp öldürülebilirlerdi.
Kölelerin tek kurtuluş yolu ise kaçmaktı.
Bu ise neredeyse imkansızdı, teşebbüs eder de yakalanırlarsa hemen öldürürlerdi.
Ama onlardan biri ölümü göze aldı kaçtı.
Kaçmakla yetinmeyip bu sisteme isyan edip savaş açtı.
O köle: SPARTAKÜS'tü.
Trakyalı bir gladyatör olan Spartaküs, yalnızca zincirlerini kırmadı; on binlerce kişilik bir köle ordusu kurarak Roma'ya karşı direnişe geçti.
Zaferler kazandı, Roma’yı korkuttu onun ötesinde titretti.
Ancak MÖ 71 yılında son savaşında hayatını kaybedince, kölelerin özgürlük düşleri de onunla birlikte toprağa gömüldü.
AFRİKA'NIN ÇIĞLIĞI
Kölelik, Roma'dan sonra da yüzyıllar boyunca farklı biçimlerde sürdü.
Avrupa'da 15. yüzyıldan itibaren savaşlar iyice azaldı, köle bulmak zorlaştı.
Bu sorunu Portekizli denizciler çözdü.
Dayanıklı yelkenli kalyonlarıyla Afrika'nın güneyine kadar indiler, insanları zorla kaçırıp gemilere doldurup Avrupa'ya taşıdılar.
Bu ticaret o kadar kirliydi ama bir o kadar da kârlıydı.
Ardından İspanyollar, Hollandalılar, İngilizler de kısa sürede bu vahşi düzenin parçası oldu.
Afrika talan edildi.
Zengin Avrupa ailelerine hizmet etmesi için milyonlarca Afrikalı, köle pazarlarında satıldı.
Ardından gelen Sanayi Devrimiyle birlikte Avrupa ve Amerika’nın hammadde ihtiyacı patladı.
Avrupa sadece insanı değil, Afrika'nın altınını, elmasını, petrolünü de sömürmeye başladılar.
Ve bunu meşrulaştırmak için dinlerini bile kullandılar. “Misyonerler” adı altında gelenler, cennet vaad ederek, günahlarıyla Afrika’yı TALAN ETTİLER.
Bu ahlaksızlığı en iyi anlatan ise Kenya’nın efsane lideri Jomo Kenyatta’nın sözleridir:
“Misyonerler Afrika'ya geldiğinde bizim topraklarımız vardı, onların İncili. Bize dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi kapattık. Gözlerimizi açtığımızda, bizim İncillerimiz, onların toprakları vardı.”
MODERN KÖLELİK: ÇİN ÖRNEĞİ
Zaman değişti, köleliğin biçimi de değişerek MODERN KÖLELİK DÜZENİ geldi.
1976’da Mao’nun ölümünden sonra Çin, 1978’de “reform” adı altında kapılarını ardına kadar kapitalizme açtı.
Sözde komünist bir rejim, şaşırtıcı bir şekilde halkını ucuz işgücü olarak küresel şirketlere adeta peşkeş çektiler.
Tüm kaynaklar, madenler, enerji rezervleri adeta yağmalandı.
Sonuç?
Kapitalist şirketler memnun, ucuz işçilik, bol üretim, yüksek kâr.
Ama Çin halkı? Uykusuz, yorgun, aç ve KÖLE!
Bu “modern kölelik” tam 48 yıl boyunca sürdü.
Fakat bu süreçte Çin bir şeyi öğrendi: Üretmeyi. Ve üretmenin ÖZGÜRLÜK olduğunu.
Ve Spartaküs yeniden uyandı.
Savaş bu kez arenalarda değil, dev fabrikalarda, konteyner limanlarında, küresel tedarik zincirlerinde!
Roma’lılar, yani modern efendiler artık korku ve panik içinde.
Ve tarihin çarkları yine dönüyor.
PEKİ, SONUÇ, NE OLACAK?
Bu sorunun yanıtı belki de Karl Marx’ta!
“Kapitalist üretim biçimi, sınırlarına ulaştığında ve olanaklarını tükettiğinde, olgunlaşan bir meyve gibi dalından düşerek sona erecektir.”